Latest news
Most popular
Main menu
News
History
Structure
Personalia
Events
Manuscripts
Publications
IOM Journals
PhD Program
Videos (rus)
Buy books (rus)
Library (rus)
IOM (rus)
What's most interesting for you?

  Print

Klyashtorny S.G., Sultanov T.I. Kazakistan. Türkün üç bin yılı. Istanbul: Selenge Yayınları, 2003 (in Turkish).


ÖN SÖZ

Arî Göçleri Üzerine


Rus tarihçi, etnolog, antropolog ve arkeologlarının neredeyse tamamı, tıpkı Avrupalı meslektaşları gibi, Milattan 5 veya 10 bin yıl önce Batıdan Asya'ya doğru bir Ari göç gerçekleştiği, özellikle Orta, Merkezî ve İç Asya'nın öteden beri Ari-yurdu olduğu, ancak Türkler'in kalabalık kitleler halinde buraları istila ederek, yerli halkı Türkleştirdik-leri şeklindeki Batı patentli görüşe müttefiken inanmışlar ve Asya'yla ilgili tarihî ve arkeolojik eserlerin hepsinde bu fikri işlemişlerdir.

Elinizdeki kitabın yazarlarından S. G. Klyashtorny de bu görüşe kesinkes inananlardandır. Öyle olduğu için de Türk tarihinin önemli bir kesitini teşkil eden Sakalar'ı Asya'ya muhaceret ederek gelen Ariler'in torunları olarak görmek suretiyle, tarihin en eski milletlerinden olan Türkler'i adeta sadece Hunlar'la başlatma eğilimi içindedir. Bu, elbette onun indî görüşüdür. Hiçbir şekilde Türk okuyucuyu bağlamamalıdır.

Biz, elbette burada yazarla Ari göç meselesini tartışacak değiliz. Çünkü böyle bir göçün olduğunu ne o ispat edebilir, ne de biz inkar edebiliriz. Sadece yaptığımız araştırmaya binaen, 186 yıllık bir geçmişi olan “Hint-Avrupaî” teriminin, ilk kez Franz Bopp tarafından 1816'da kullanıldığını, onun da esasen Avrupa'da antisemitist hareketin güçlendiği yıllarda Eskiçağ Modeli'ne karşı bir tez olarak ileri sürüldüğünü belirtmek zorundayız.

Önce Eskiçağ Modeli'ni kısaca izah edelim. Bu model, pre-Helen kültürünün Batı ürünü olmadığı, aksine Mısır ve Sami kökenli olduğu, dolayısıyla Helen kültürünün temelinde Yahudi kültür geleneğinin yattığı tezini savunmaktadır. Bu model, yukarıda belirttiğimiz tarihe kadar hemen hemen tüm Batı ülkelerinde tutulmuş, fakat Avrupa'da antisemitist cereyanın başlamasıyla birlikte, Ari Modeli teziyle önü kesilmek istenmiştir. Eskiçağ Modeli, Yahudi kültürünün Batı medeniyeti üzerinde büyük ölçüde etkili olduğu tezinin de reddedildiği bir dönemde zaten tutunamazdı. Ari Modeli'ni ortaya atan Batılı düşünürler, tüm imkanlarıyla bu fikri yaymaya başladılar. Aksini savunanlar şiddetli bir tepkiyle karşılandılar ve hatta Eskiçağ Modeli'ni savunarak, Helen kültürünün Sami medeniyetinin çocuğu olduğunu belirten Herodot dahi bundan nasibini aldı.

Ari Modeli'ne göre, kuzeyden - eski geleneklerde sözü edilmeyen - bir istila olmuş ve istilacılar “Ege” ya da “pre-Helen” kültürüne baskın çıkmışlardır. Yunan uygarlığı da, Hint-Avrupa dili konuşan Helenler'le yerli tebaalarının karışmasının bir sonucudur. Fakat pre-Helen kültürü üzerinde etkili olanlar Sami ırk değil, "Asya'dan gelen göçebeler"dir. Ancak, bu "Asya'dan gelen göçebeler"in kimliği üzerinde pek durulmak istenmemiş, olay kısaca Himalayalar'da yaşayan (!) Ari halkların atalarının Batıya göçü şeklinde geçiştirilmiş, ama bunlann proto-Türkler olabileceği7 görmezlikten gelinmiştir.

Kesin kanıt elde etmek, deneysel bilimlerde ve hatta belgeli tarihte bile zor iken, bir takım ülkelerin coğrafî isimlerinden birkaçının başka bir kültüre mensup halkların dilindeki bazı kelimelerle benzerliğinden, yahut dillerin semantik yapılan ve sentakslarından, sözcüklerin ve fiil köklerinin teşkilindeki benzerlikten veya hayat tarzları arasında müşabehetten yola çıkarak, binlerce yıl önce vuku bulduğu ileri sürülen istilalarla.olu-şan bir medeniyetin esasen başka bir halkın eseri olduğu ispat edilmiş olsa bile, bu, kesinlikle geriye dönük hak iddiasında bulunma hakkım vermez. Mesela Asya'daki Afe-nasyevo ve Andronovo kültürüyle. Maya kültürü arasında bazı benzerlikler vardır ve hatta Mayalar'da görülen bazı tiplerin, Asya samanlarını andıran giysiler ve süsler kullanmaları sadece tesadüfi bir tetabuktur. Keza, yıllardır, Amerikalı yerlilerin tarihin derinliklerinde güya Asya'dan Bering Boğazı'nı geçerek bu kıtaya yerleşen insanlar oldukları, Türklerle Kızılderililer'in hayat tarzlan, at kültürleri, takvimleri, ateş danslan vs. konularda ortak ve benzer yanlarının bulunduğu, örneğin “tandır” kelimesinin her iki toplumda da kullanıldğı ve hatta Kızılderili lehçelerinde, özellikle Dakota dilinde 300 civannda Türkçe kelimenin mevcut olduğu iddiaları ortaya atılmıştı. Özellikle bir iki Türk düşünürün geliştirdiği bu görüş, ikna edici hiçbir ilmi belgeyle desteklenmediği için, akademik çevrelerde rağbet görmedi ve hissî bir davranış olarak değerlendirildi. Gerçi Rus etnolog ve dil bilimcisi A. Karimullin de birçok Dakotaca ve Türkçe kelimenin [Wakan-kağan gibi] telaffuz ve mana itibariyle birbirine yakın olduğunu ispat etmiştir, ancak bu dahi basit bir tetabuktan ibarettir. Çünkü Amerika'da Mongoloidlerin izine rastlanmamış, aksine Asya'da yapılan kazılarda M. Ö. 111-11. Binyıllara ait Sibiryalı iskeletleri arasında Amerika yerlilerinin kafataslan bulunmuştur. İhtimal, Türkler Amerika'ya geçmemiş, aksine yerliler Sibirya'ya geçmişlerdir.8 Üstelik bu geçişin de ne kadar gerçekçi olduğu, ne zaman vuku bulduğu, kara yoluyla mı, yoksa sallarla mı yapıldığı kesinlik kazanmış değildir.

Esasen Batılı düşünürler, başlangıçta Eskiçağ Modeli'ne sıcak bakıyorlardı ve Herodot'un şu sözleri onlar için en büyük destekti: “..Gerçekte Dionysos adını, ona kurban sunma törenleri ve phallos için düzenlenen töreni Yunanistan'a sokan bu Melam-pus'dur... Kendi adıma doğruluyorum, evet, Melampus, derin bir bilge olarak, kendisinde peygamberce bir güç görüyordu ve Mısır öğretisi sayesinde, Yunanistan'a, öbür görenekler arasında, Dionysos dinini de o getirmiştir”. “Pelasglar, ilk zamanlar, tanrılara kurban keserlerken dua ederlerdi, ama Dodona'da dinlediklerimden biliyorum, hiçbir tanrının, ne gerçek ne de takma adını anarlardı; çünkü o zamana kadar bu adlan duymamışlardı. Daha sonra ve uzun bir zaman sonra Mısır'dan gelen tanrı adlarını öğrendiler”. Fakat Batılılar, Pelasglar'ın kimliği üzerinde durmak istemediler ve hatta onların proto-Türkler'in bir kolu olduğu şeklindeki teze de burunlarını kıvırarak baktılar ve bu yüzden lskitler'i Alîlerin torunları olarak göstermeyi tercih ettiler. Bunlardan biri de meşhur Rus arkeologu S. L. Rudenko'dur. “Donmuş mezarlar”da bulunan ölünün cesedini yakından inceleyen Rudenko, “Şaşılacak şey ki bu ölü Mongoloiddir” demek zorunda kalmış, ama yine de önceki görüşünü değiştirmemiştir.11 Çünkü onların Art Modeli, hem Avrupa'yı, hem de Asya'yı Ari ırkın ebedi mülkü olarak görme hastalığının bir neticesiydi.

Artık Eskiçağ Modeli bir tarafa atıldığına göre, başka bir model onun yerini almalıydı ve o da tıpkı Kürtler'e tarihin derinliklerinden bir ata bulma gayreti gibi, bir yerlere dayandınlmalıydı. Böylece Kitab-ı Mukaddes geleneğinin yıkılması görevini Götin-gen'de doğa tarihi profesörü J. E Blujnenbach üstlendi. 1775'de yayınlanan De Generis Humani Varietata Nativa adlı eseri, Buffon tarafından kurulan Avrupamerkezci modelin devamı niteliğindeydi. “Kafkas ırkı” terimini ilk defa kullanan da Blumenbach olmuştur. Ona göre beyazderililer ya da Kafkas ırkı, ilk ortaya çıkan yetenekli ırktı ve bütün öteki ırklar bunun yozlaşmasından neş'et etmişti. J. G. Herder ise insanların kökenini HimalayaWa yerleştiriyordu. Buna göre insanlar, ya da onlann en saf biçimi olan Aitler, Asya'nın dağlık bölgelerinden geliyorlardı. Asya kökenine dayalı şemanın bir avantajı da, Batı Avrupalılara göre Almanlar'ı insanlığın saf başlangıcının daha yakınlarına yerleştirmesiydi. Nitekim daha sonra A. Hitler “Almanlar'ı birinci sınıf, Türkleri de ikinci sınıf olarak” kabul ve ilan edecek, hatta 1930'da Japonlar'a “fahri Arilik” payesi verecekti. Böylece İngilizler, Fransızlar, Hollandalılar ve hatta Ruslar, şiddet yoluyla Hindistan, İran, Afganistan, Endonezya, Çin'in bir kısmı ve Orta Asya'yı ele geçirdiler. Buna “Arîler'in ata yurtlarına geri dönüş hareketi” adı verildi. Ben, bu döneme, Ari Modelinin birinci aşaması adını veriyorum.

İkinci aşama, Aşın Ari Modeli idi. Buna göre Kafkas ırkı Asya dağlanndan geldiği gibi, Avrupa dilleri de aynı kökten gelmişti. Almanlar'm Urheimat, yani asıl anayurttan en son aynlan olduklan için Kafkas ırkının daha saf bölümünden farzedilmesi sonucunda Almancanın da öteki dillerden daha saf ve eski olduğu idiası ortaya atıldı. Böylece ln-do-German dil ailesi terimi ortaya çıktı. Aşın Ari Modeli aynca, Avrupa topraklannm ve ikliminin öteki kıtalannkinden daha iyi olduğu, onun için Avrupalılann üstün olması gerektiği inancım savunuyordu.

Bu arada Rus aydınlan da kendilerini Art ırktan saymaya başladılar. Onlara göre, Ar-yaniler geçmişte Asya'yı istila etmişlerdi ve bu yüzden Mongoloid olmayan (!) Türk halklan onlarla kaynaşma neticesinde Avrupai tipe dönüşmüşlerdi. Bu noktadan hareket eden kimi Rus tarihçiler ve sosyologlardan W. Grigoryeff, A. A. Semiunoff, Krukoff Orta Asya'daki gayn Rus yerli ahalinin mahvolup bitmesi ve kalanlannın da Rusluğa imtisal edilmesinin tabii bir kanun olduğunu ileri sürmüşler; Türkler vaktiyle Aryanileri nasıl imha ve asimile etmişlerse, bugün de Rusların Türkleri yok edeceklerini alenen yazmışlar; Markoff Vtoroy ise “Kazak-Kırgızlar Çingis ve Temur'ün torunlandır. Bunun için Amerika Kızılderililerine ne gibi muamele yapılmışsa, biz de Kazak-Kırgızlar'a öyle muamelede bulunmalıyız” demekten çekinmemiştir. Gerçekten de 1933'lerde 6 milyon olan Kazak nüfusu, 1966 yılma gelindiğinde 3 milyona düşmüştü. Bu yazarlann it-tifaken işledikleri tek konu, şu anda Türk halklannın oturduklan topraklann bir zamanlar Aryanîler'in mülkü olması dolayısıyla, Ruslar'ın ata yurduna geri dönmesinin anormal bir tarafının bulunmadığı idi.

Esasen Avrupa'da hortlayan Ari ırkçılığının kökenleri ta Aristo'ya kadar dayanır. Çünkü o da Yunanistan'ın coğrafî durumu sebebiyle Yunanlılar'm üstün olduklarım iddia ediyordu. Aristo'dan sonra aynı fikirleri Montesquieu vej. J. Rousseau da işlemişlerdir. Hatta İngiltere'de deri rengine dayalı ırkçılığın gelişmesi de köklerim yine Üstün Ari Modeli'nden alıyordu ve bu görüşe göre Anla; diğer ırkları kölekştirmeli, hatta yok etmeliydiler.

Belki geçmişte doğudan batıya veya batıdan doğuya bazı göçler olmuştur. Bunu 10 bin yıl öncesine bağlayanlar olduğu gibi, sadece 111-11. Binyıllara bağlayanlar da vardır.16 Ancak, bunu ispat etmek de, inkara kalkışmak da mantıklı ve ikna edici hiçbir delile istinat edemez. Bugün özellikle İran, Hindistan, Afganistan ve Tacikistan'da kullanılan dillerle, Rusça ve diğer Batı dillerinin hiçbir ortak özelliği yoktur. Bazı kelimeler arasındaki benzeşme ise, Türkçe'deki kimi kelimelerin Amerikalı Kızılderililer'in dillerindeki benzeşme gibi, sadece bir tetabuk olabilir. Eğer diller nirengi noktası alınarak bir şey ispat edilebilecek olsaydı, Araplar'ın da Ari ırktan olduğu ileri sürülmeliydi. Çünkü Arapça ile Ari dilleri denilen Batı dilleri ve Rusça arasındaki sentaks benzerliği neredeyse yüzde yüzdür. Halbuki Farsçanın sentaksı ile Batı dillerinin sentaksı arasında hiçbir benzerlik yoktur.

Bugün, her ne kadar birçok Rus aydını kendisini Ari ırkın bir temsilcisi olarak görürse de, 1920'lerde Rus aydınlarından özellikle Trubetskoy tarafından ortaya atılan ve daha sonra L. N. Gumilev tarafından desteklenen “Avrasya” tezi, esasen üstün Ari İrk tezine karşı sunulmuş bir anti-tezdir. Çünkü gerek Trubetskoy ve gerekse Gumilev, yönlerini Batı yerine tamamıyla Doğuya çevirmiş; kendilerim bir bozkırlı olarak görmüş ve bozkır halklarıyla banşılması gerektiği temasını işlemişlerdir. Onlar, Batı Avrupa'yı da tamamıyla görmezlikten geliyorlardı.

Artık, gerçekte Aryanizm tezi tarihe karışmıştır ve aslında ilmî hiçbir dayanağı olmayan bu tez bizzat Batılılara reddedilmeye başlanmıştır. Ama, biraz geç kalınarak. Mesela Hitler'in Yahudiler'e, Slavlar'a ve Çingeneler'e karşı başlattığı katliam sırasında milyonlarca insanın itlafı, esasen her ne kadar kaynağım bu üstün Ari Modeli'nden alıyorsa da, daha sonra bu bu görüş yerini Mendel'in negatif ve pozitif ojeni teorisine ter-ketmiş, Hitler de bu yoldan hareketle özellikle Yahudileri ortadan kaldırmaya teşebbüs etmiştir.

Yukandan beri söylemek istediğimiz husus, elinizdeki bu kitabın birinci bölümünün yazarının ele aldığı “Aryani göçleri” kısmının sadece bir iddia olarak değerlendirilmesidir. Esasen yukandan beri yazılanlar, tarafımızdan bu konuda yapılan araştırmanınki henüz yayınlanmamıştır- bir özeti dahi değildir. Aryanî göçleriyle ilgili dayatma, sadece bir iddiadır ve hiçbir ilmî dayanağı yoktur. Dolayısıyla yazann lskitler'in kökenini Aryanî ırka bağlaması da yıllardır oluşturulan peşin fikirlilikten öte bir şey değildir. Ama diğer görüşleri ciddiye alınmaya değer. Tursunov'un yazdığı Kazak tarihiyle ilgili bölüm ise, Türkler'in Asya tarihinin önem': bir kesiti olarak dikkatle okunmaya sezâvardır. Metinde geçen rumuzsuz [...] açıklamalar tarafımıza, diğerleri yazarlann kendilerine aittir.

D. Ahsen Batur

PDF-files

Ön söz, Içindekiler

Keywords


the history of Kazakhstan

IOM's page contains
Publications694
Monographs316
Papers376
b_zograph.i_co_1980.jpg
b_oransky_1983.jpg
b_khosroev_1991.jpg
Random news: Announcements
The Twelfth St. Petersburg Tibetological Seminar will be held at the IOM RAS on November 14, 2023.
Read more...


Programming© N.Shchupak; Design© M.Romanov

 Российская академия наук Yandex Money Counter
beacon typebeacon type